Yakın zaman içinde birbirinden ilginç kule defans oyunlarıyla karşılaştık. “Anomaly Warzone Earth” bu oyunların şüphesiz ki başı çekeni. PC’lerin ardından Android ve iOS cihazları da ele geçiren oyunda, uzaylı istilasına uğramış dünya ülkelerine askeri müdahalede bulunuyor ve bu bölgeleri istiladan arındırıyorduk. Bu oyunu türevlerinden ayıran noktasıysa, oyuncuya biçtiği roldü. Tipik kule defans oyunlarında genellikle elimizdeki birimleri kullanarak, bir noktadan bir noktaya hareket halindeki güçleri durdurmaya çalışırdık. Anomaly Warzone Earth ise bu kuralı tamamen değiştirerek, bizi, hareketsiz konumdan çıkarıp aktif olan, hareket eden konuma oturttu. Böylece kule dikmekle yükümlü pasif güç yerine, kuleler arasında hayatta kalmaya çalışan aktif güç haline geldik.



Anomaly Warzone Earth’ün yanı sıra, “Sanctum” da bu konuda verilebilecek güzel örneklerden biri olabilir. Alıştığımız kule defans oyunlarının aksine birinci şahıs (first-person) kamera açısıyla oyuna dahil olduğumuz Sanctum da, içerisinde kule defans öğeleri barındıran ancak bunları orijinal bir oynanışla harmanlayabilmiş bir oyundu. FPS türünü de içerisine alan Sanctum, daha önce hiçbir kule defans oyunundan beklemediğimiz bir aksiyon vaadiyle gelerek adını tarihe yazdı. Bu iki örneğin ardındansa karşımıza Unstoppable Gorg çıktı. Benchmark yazılımları üretip satan Futuremark’ın, üçüncü oyunu (Shattered Horizon ve Hungribles diğerleri) olan Unstoppable Gorg da, dışardan bakıldığında klasik bir kule defans oyunu gibi duruyor, ancak özünde devrimsel bir oynanışa da sahip bir oyun.

Unstoppable Gorg’un hikayesi, 50′ler bilimkurgu filmlerinin de sıkça işlediği uzaylı istilası temasından besleniyor. Olaylar Dünyalı bilim insanlarının Planet X adlı bir gezegende yaşam olduğunu fark etmeleriyle (gerçekten fark ediyorlar) başlıyor. Sonra ne mi oluyor, bir bakalım. Öncelikle misafirperver, sıcak kanlı insanoğlu, Planet X’e bir “Hoşgeldiniz!” demek için (hayır, gerçekten “Hoşgeldiniz!” demek için) Kaptan Adam ve Dünya Güzeli Arielle önderliğinde bir komiteyi derhal Planet X’e gönderiyor. Ancak daha sonra, Planet X’ın yöneticisi Kral Gorg’un, pek de misafir sever bir tip olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Öyle ki durumdan hiç hoşnut olmamışa benzeyen Kral Gorg, delirip küplere biniyor ve Dünya’yı ele geçirmek üzere askerlerine talimat veriyor. Sonra gelin de çıkın işin içinden bakalım.

Oyunun güzel yanı, tüm bu hikaye anlatımının, 50′lerden besleniyor olması. Her bölümün başında karşımıza çıkan Vintage tarzda hazırlanmış haber bültenleri, son gelişmeleri bizlere sıcağı sıcağına, yine 50′lere has bir üslupla aktarırken, yüzümüzde dev bir tebessüm yaratmayı başarıyor. Buna artı olarak haber bültenlerini izleyen ara sahneler de, ki bunlar genellikle insanoğluyla Gorg ve askerlerinin aksiyon dolu sahnelerinden oluşuyor, işin tuzu ve biberi desek yalan olmaz… Tüm bu başarılı anlatımıyla da Unstoppable Gorg’u ayrıca örnek bir yapım olarak kenara not düşmeden kendimizi alamıyoruz.


Not:alıntıdır