Bizlere yaşattığı daha önce eşini benzerini görmediğimiz devrimsel bir deneyim değildi belki. Ancak Trine, 2009’un Temmuz ayında piyasaya çıktığında fena halde birbirine benzemeye başlamış oyunlar arasında taptaze bir soluktu kesinlikle ve kısa süre içerisinde her yaştan her oyuncu için asla unutulmayacak platform/ bulmaca oyunları arasına girmeyi başardı. Bu çarpıcı başarının sırrı ise yalnızca ustaca tasarlanmış eğlenceli fizik tabanlı bulmacalarda veya Blizzard’ın efsane platform oyunu The Lost Vikings’i hatırlatan karakterler arası geçiş yapma mekaniğinde saklı değildi pek tabii. Finlandiyalı Frozenbyte, platform öğeleri ile fizik tabanlı bulmacaların doğasındaki zorlu ve eğlenceli oynanış mekaniklerini masalsı bir hikaye anlatımı, eğlenceli karakterler, iki boyutlu olmasına rağmen muazzam bir görsel derinlik ve ruhu dinlendiren leziz müziklerle öylesine yoğun ve etkileyici bir şekilde harmanlamıştı ki, kendimizi bütün tehlikelerine rağmen sonsuza dek içinde yaşamak isteyebileceğimiz büyüleyici bir oyun dünyasının ve keşke hiç bitmese diyeceğimiz harika bir deneyimin içinde buluvermiştik.


Oh, şu manzaraya bir bakın...

Kabul edelim, bu pek beklenen bir başarı değildi aslında. Evet, Trine henüz çıkmadan önce birkaç oyun editörü tarafından E3 2009’un en iyi indirilebilir oyunu seçilmişti belki, lakin bağımsız bir oyunun 1 milyonluk satış barajını devirmesi de pek alışıldık bir durum değildi. Bu şaşırtıcı başarının ardından bir devam oyunu gelmesi de kaçınılmazdı tabii ve açıkçası hiç kimse bu lezzetli fikre hayır diyemezdi. Ne var ki bu kocaman kalpli minik oyun stüdyosu, bütün beklentilerin ve tüm o sevimsiz endüstri trendlerinin aksine aceleci davranmamayı tercih etti. Hatta Haziran 2010’a kadar Trine 2’ye dair tek bir fısıltı dahi işitmedik, kalbimizin sesi dışında…

Neyse ki artık daha fazla beklemek zorunda değiliz. Hayalini kurduğumuz devam oyunu, uzun süren meraklı bekleyişin ve ilkbahar aylarından bu yana yaşanan ufak ertelemelerin ardından nihayet karşımızda duruyor.

Sonuç ise… nasıl desem… bir nevi “aynısından daha fazla”, hatta çok daha fazla…! Durun, en iyisi biraz daha derinlere ineyim!



Öyle sanıyorum ki; Trine 2’ye ilk oyunu oynamış olanlar ve oynamamış olanlar için iki farklı açıdan yaklaşmamız en doğrusu.



Eğer gizemli hırsız Zoya, endişeli hokkabaz Amadeus ve korkusuz savaşçı Pontius’a ilk serüvenlerinde eşlik edip krallığı karanlık ve sinsi sihirin pençesinden kurtardıysanız, bu kez daha büyük, daha güzel, daha epik, daha eğlenceli, daha etkileyici ve çok daha heyecan verici bir deneyim sizleri bekliyor.

Ha yok eğer hala ilk oyunu oynamadıysanız veya tuhaf bir şekilde adını dahi duymadıysanız, ilk paragrafı bir kez daha dikkatlice okuyun derim. Zira bu, zevkleriniz ne olursa olsun aşık olacağınız destansı bir serüvenin ilk adımı olabilir.


Eğer etkilenmediyseniz bir de hareket halinde görün derim...

Şimdi dilerseniz biraz daha derinlere inelim ve Trine 2’nin büyülü dünyasında bizleri neler bekliyor bir bakalım.


Not:alıntıdır